Balıklı Köy

“Sayfiye, “şehre yakın kırsal bölge” olarak tanımlı olsa da çoğumuz için modern kent hayatının hızlı ritmine yılda bir verilen molayı ifade ediyor. Şehirden kaçış eylemi üzerinden tanımlı bu mekanlar, çoğunlukla deniz ile buluşan kıyılara inşa edilmiş “yazlık”larda biçim buluyor. Gündelik koşturmacalara kendi rutini ve kuralları ile es verdiren bu kültürün izini, en net haliyle toplumsal belleğin yapı taşlarını oluşturan şahsi geçmişlerimizde okumak mümkün. İşte belki tam da bu yüzden Tanıl Bora ile Aksu Bora aynı ismi taşıyan kitabın sunuş kısmında sayfiyeyi, “eninde sonunda çocukluğun hatırası” olarak tanımlıyor.

Nazlı Gürgan, 28 Şubat-24 Mart 2020 tarihlerinde gerçekleşen kişisel sergisinde benzer bir yaklaşımla kendi anılarındaki sayfiye temsillerinin peşine düşüyor ve bu ifade biçimlerini geçtiğimiz yüzyıl sona ermeden çocukluğunu yaşayabilmiş olan kuşağın paylaştığı ortak hatıralarda buluyor. Sanatçının yazlık hayatına dair izdüşümlerini bazen dolaylı, bazen de direkt olarak yansıtan çalışmalar, hatıralardan beslenirken bir kuşağın tamamının maruz kaldığı modernleşme dinamiklerinin öznesi olan nesneleri, olayları, durum ve eylemleri görsel anlatının aktörü olarak kurguluyor.

Gürgan, kompozisyonların merkezine oturttuğu bu objeleri kendi aidiyetini inşa ettiği estetik kalıpları açığa çıkarmak için kullanırken, yine benzer figürlerin siluetlerinden oluşmuş arka planlar üzerinde bizlerle buluşturuyor. Motiflerin tekrarından oluşan dokular ise fonda titreşirken ön plandaki anlatı ile öznel bir diyalog kuruyorlar. Bu dokular, hem modern hayatlarımızda rutinleşen davranış modellerine ve konforlu alanlarımıza göz kırpıyor, hem de masa örtüleri, güneşlikler, elbiseler, plaj havluları, duvar kağıtları, yer karoları gibi sayfiye dünyasına ait diğer nesnelerin çağrışımları ile örülü bir dekor teşkil ediyorlar. Grafik çoğaltma tekniklerinden olan serigrafi yöntemi ile üretilen çalışmalar, aynı teknik ile üzerlerine baskı yapılan bu benzer tasarım nesnelerine de mesleki bir atıfta bulunuyor. Hafif ve samimi bir hayatın izini taşıyan bu grafik baskılar, on beş parçadan oluşan bir “koleksiyon” halinde, asla sona ermeyen bir mevsimin faillerine dönüşüyor.”

Emre Yıldız